BERCESTE VE İZAHI – 132
BERCESTE VE İZAHI – 132
1. Ferâmûş Et Gam-ı Ferdâyı Bâkî
Beyit ve Mefhumu
Ferâmûş et gam-ı ferdâyı Bâkî
Bugün sıhhatdeyiz minnet Hudâ’ya
Bu mısralar, Bâkî’ye aittir. Beyitte, şairin yarın için duyulan endişe ve kederden uzak durması, bu günün kıymetini bilmesi gerektiği tavsiye edilir. Yanılgı ve endişe ile yaşanacak olan yarınların kederi yerine, içinde bulunulan anın huzur ve sıhhatini idrak edip Cenab-ı Hakk’a şükretmek gerektiği izah edilir.
Bâkî, divan edebiyatının en büyük üstadlarından biridir. Beyitlerinde, hayata dair derin bir tefekkür ve hikmet bulunur. Bu beyit de onun bu yönünü tasvir eder. Yarının getireceği bilinmezlikler ve sıkıntılar, insanın içinde bulunduğu anın bereketini ve huzurunu görmesine mani olabilir. Oysa hakikat, içinde bulunulan anın bir lütuf olduğu, sıhhatin ve selâmetin Cenab-ı Hakk’ın bir ihsanı olduğudur.
”Ey Bâkî! Gelmesi muhtemel sıkıntıları unut. Bugün sıhhatliyiz, Allah’a hamd olsun.”
Bu izah, beyitin manasını teyid eder. İnsan tabiatı icabı, yarın hakkında kurduğu kuruntularla bugünü zehir edebilir. Ancak mümin bir kişi, tevekkül ehli olup bu türden vesveseleri aklından çıkarır. Hayatın her nefesi bir emanettir ve bu emaneti huzur içinde, şükür ile yaşamak büyük bir fazilettir. Bu beyit, bize bu hakikati hatırlatır. Yarın ne olacağını düşünmek yerine, sıhhat ve afiyet içinde olduğumuz için hamd etmemiz gerektiğini ifade eder. Bu, aynı zamanda insanın hayatla bağlantısını kurarken, maddî olanın ötesinde manevî bir huzuru araması gerektiğini de anlatır.
2. Tut Simâh-ı Kalbini Seyyid Rızâ Zerrîn-Nitâk
Beyit ve Mefhumu
Tut simâh-ı kalbini Seyyid Rızâ zerrîn-nitâk
Mahv eder âşık vücûdun dilde mi‘mârın arar
Bu mısralar, Hasan Rızâ’ya aittir. Bu beyitte, şair tasavvufi bir düşünceyi dile getirir. Beyit, maddî olanın ötesinde manevî bir terakkiyi ve manevî bir mürşide olan ihtiyacı tasvir eder.
Şair, kalbin kulağının altın bir kemerle bağlanması gerektiğini söyler. Bu, kalp kulağının dünya gürültülerine ve malayani sözlere kapalı tutulması gerektiği manasına gelir. Gönül gözünün açık olması, yani basiret sahibi olmak gerektiği vurgulanır. Gerçek ârif, yani Allah’a ve hakikate yönelen kişi, kendi maddî varlığını ve enaniyetini yok eder. Böyle bir kişi, kalbini imar edecek, onu doğru yola sevk edecek bir mürşid arar. Bu, tasavvuf yolunun temel prensiplerinden biridir: Mürşidsiz yol alınamaz.
”Ey Seyyid Rızâ! Kalbinin kulağını altın kemerle bağla. Gönül gözüne mukayyet ol. Ârif olan kişi vücudunu, maddî varlığını yok eder, gönlünü imar edecek mürşidini arar.”
Bu izah, beyitteki tasavvufî terimleri ve manayı aydınlatır. Beyit, insanın kendi enaniyetini yok etmesi, yani fânî varlıktan kurtulup bâkî olana yönelmesi gerektiğini ifade eder. Bu yönelişin yolu, kalbin gözünü ve kulağını açmaktan ve bu yolda kendisine rehberlik edecek bir mi‘mâr, yani mürşid bulmaktan geçer. Bu beyit, ruhsal ve manevî hayatın önemini ve bu hayatı inşa etmek için bir rehbere olan ihtiyacı vurgular.
3. Hulûsî Merhem Ur Zahmına Yârin Hâk-i Pâyini
Beyit ve Mefhumu
Hulûsî merhem ur zahmına yârin hâk-i pâyini
Bu derde çâre ancak var ise bil kim o yâr eyler
Bu mısralar, Osman Hulûsî-i Dârendevî’ye aittir. Bu beyit de tasavvufî bir muhteva ihtiva eder. Şair, sevenin sevgilisine olan teslimiyetini ve onun makamını yüceltmesini tasvir eder.
Beyitte, Ey Hulûsî! diye seslenerek, sevgiliye olan bağlılık ve onun her şeyden üstün tutulması tavsiye edilir. Şair, insanın içinde duyduğu dertlere ve yaralara, sevgilinin ayağının değdiği toprağı merhem olarak sürmesi gerektiğini söyler. Bu, zahiri bir fiil olmaktan ziyade, manevî bir teslimiyetin ve tevazuun ifadesidir. Âşık için sevgilinin makamı o kadar ulvîdir ki, onunla bağlantılı olan her şey kutsal sayılır ve derde deva olur.
”Ey Hulûsî! Sevgilinin ayağının bastığı toprağı kendi yarana merhem olarak sür. Senin bu derdine bir çare varsa onu da ancak o yâr verebilir.”
Bu izah, beyitin manasını teyid eder. Şair, aşığın içinde bulunduğu dert ve sıkıntıya, ancak ve ancak sevginin kendisinin deva olabileceğini dile getirir. Bu, tasavvufta müridin mürşidine olan bağlılığını, bazen de kulun Cenab-ı Hakk’a olan teslimiyetini tasvir eden bir durumdur. Bu beyit, manevî bir arayışta olan kişinin, çareyi dışarıda değil, sevdiği makamın yakınında bulabileceğini anlatır.
4. Ne Devletdir Yumup Aşkınla Göz Râhında Cân Vermek
Beyit ve Mefhumu
Ne devletdir yumup aşkınla göz râhında cân vermek
Nasîb olmaz mı sultânım haremgâhında cân vermek
Sönerken gözlerim âsân olur âhında cân vermek
Cemâlinle ferahnak et ki yandım yâ Resûlallâh
Bu mısralar, Yaman Dede’ye aittir. Bu beyitler, Hz. Peygamber’e (s.a.v.) olan derin bir aşkın ve bağlılığın en kuvvetli tasvirlerinden biridir. Bu beyit, bir naat olup, tasavvufî aşkın zirvesini ihtiva eder.
Yaman Dede, bu mısralarda Allah Resûlü’nün yolunda can vermenin büyük bir devlet olduğunu ifade eder. O’na olan aşkla, gözünü yumup hayatını feda etmenin eşsiz bir lütuf olduğunu dile getirir. İkinci mısrada ise bu aşkın zirvesine, Hz. Peygamber’in haremgâhında can vermeyi talep ederek ulaşır. Bu, şairin en büyük arzusudur. Üçüncü mısrada, gözleri sönerken, yani vefatı yaklaşırken bile O’nun (s.a.v.) aşkının ateşiyle can vermenin kolay olacağını belirtir. Son mısra, bu aşkın getirdiği hasret ve yanışın bir ifadesidir. Şair, Resûlullah’ın cemali ile ferahlamayı talep eder, zira bu aşkla tutuşup yanmıştır.
”Ey Efendim ﷺ Senin yolunda göz yumup can vermek ümmetin için ne büyük bir devlettir. Ey Sultanım ﷺ Senin kabrinin bulunduğu yerde can vermek bize nasip olmaz mı? Ey Efendim ﷺ Gözlerim seni anarak ah ettiğim zaman sönerse, can vermek benim için kolaydır. Ey Allah’ın resûlü ﷺ Çok yandım, beni cemalinle ferahlandır.”
Bu izah, beyitlerin manevî derinliğini ve şairin aşkını tasvir eder. Bu beyitler, imanî ve derûnî bir aşkın, maddî olanın üstünde bir makam olduğunu gösterir. Bir insan için en büyük şeref, sevdiği uğruna her şeyini feda edebilmesidir. Bu beyitler, cihan şümul bir sevginin, Hz. Peygamber’e (s.a.v.) duyulan aşkın bir nişanesidir. Şair, bu aşkın verdiği yanışla, O’nun nuruyla ferahlamayı temenni eder. Bu, imanın ve aşkın ne kadar yüce bir mertebe olduğunu gösteren ibretli bir tablodur.
Makalenin Özeti
Bu makalede, farklı Osmanlı şairine ait beyitler üzerinden derinlemesine bir tahlil yapılmıştır. Bâkî’nin beyiti, insanı yarın endişesinden uzaklaşıp içinde bulunduğu anın bereketini idrak etmeye davet ederken, Hasan Rızâ’nın mısraları, tasavvufi bir düşünce ile maddî varlıktan sıyrılarak manevî bir rehber arayışını tasvir eder. Osman Hulûsî’nin beyiti, sevenin sevgilisine olan teslimiyetini ve bu teslimiyetin derde deva olabileceğini ifade eder. Son olarak, Yaman Dede’nin naatı, Hz. Peygamber’e (s.a.v.) duyulan derin aşkın ve bu aşk uğruna can vermenin ne kadar yüce bir mertebe olduğunu gösterir. Her bir beyit, kendi içinde ayrı bir hikmet, fazilet ve ibret ihtiva ederek, insana hayat, tabiat ve enaniyet gibi konulara dair farklı bir bakış açısı sunar. Bu beyitler, sadece birer mısra değil, aynı zamanda derin manalar barındıran düşünce ve ibret dersleridir.
Hazırlayan: Mehmet Özçelik – www.tesbitler.com
25/10/2025
![]()